3 Nisan 2010 Cumartesi

ASSOS.. ÇOCUKLUĞUM VE MEMO’S GARDEN






Yıllar öncesine gittim yine. Yıllar öncesinin Assos’una. Bir varmış bir yokmuşcasına masal gibi yıllar. Bizim orada babamın babasından kalma bir yerimiz var. Şimdi motel. İçinde 10 tane bungalov, bahçesinde zeytin ve mandalinalar var. Beach clup olarak işletildi bu bahara kadar. Önünden yol geçti, bir sürü yabancı o sahilleri keşfetti. Yüzlerce otel oldu, motel oldu, ev oldu sahilde. Hatta İzmir yolunun oradan geçeceğini o yıllar da hayal bile edemezdim.

O zamanlar değil asfalt, toprak yol bile yoktu. Biz Kozlu köyü altından sürat teknesiyle gelir giderdik oraya. Bu benim ilkokul yıllarım 30 yıl evveli yani. Gidişi kolaylaştırmak için babam dozerle, traktörle yol açtırırdı.. Dozer önde biz arkada. Yağmur olur, çamur olur giderdik oraya. 2 tane dereden geçerdik. Kimi zaman batardı da araba, korkardık. İn cin yoktu oralarda, kuş uçmaz kervan geçmezdi. Rahmetli Ali Dedem’le babam tavşan avına çıkarlardı. Öyle sessizdi ki oraları gündüz atına atlamış bir köylü görsek, değişik bir şey geçiyor gibi kardeşimle birbirimize seslenir, haber verirdik. Yüzlerce kitap okudum orada. Ama Deniz Altında Yirmibin Fersah kalmış aklımda. Kardeşim daha küçük olduğundan annemle oyalanabilirdi ben kalabalık sevdiğimden insan isterdim yanıma. Çoğu sınıf arkadaşım gelmiştir oraya bizimle yaz tatillerinde. Babam bana 4 kişilik bot almıştı. Ama uzunca bir iple de kıyıya bağlamıştı, rüzgar çıkarsa kontrolü kaybederim diye. Karşısında Midilli adası var. Geceleri geçen arabaların farları bile görünüyor. O yıllardan bahsetmiyorum elbet, şimdilerde gözüküyor.

Yan tarafımızda Hatice teyzelerin evi vardı rahmetli. Fırınları vardı onların. Yufka açmayı, makarna kesmeyi öğrendim ondan. Bir de bana pide yapar, üzerine de mis gibi zeytinyağı dökerdi. Nasıl lezzetli gelirdi sıcacık sıcacık…..Onlara Ayvacık’tan çok misafir gelirdi. Bayılırdım onlarda oturmaya. Kocası Emin amca öğretmişti yüzmeyi bana. Gözden kaybolana kadar açılırdık onunla. Ne cesaret..!!!! şimdi mümkün değil, can kurtaran bile olsa açılamam o kadar.

1975’ de Kıbrıs’ a gitmiştik biz. Mandalina bahçelerini orada gördüm ilk defa...Babam Girne sahillerini köyünün sahillerine benzetti. Kalbi de temizdir, sonra babasının o yeri kendisine verdiğini öğrendi.Ve o yıl ekti mandilanalarını. Yine sürat teknesiyle taşındı fideler bile. Elektrik yok, yol yok, sulama için kuyu açıldı. Daha sonra Ahmetçealtından o sahile yayıldı mandalina bahçeleri. Girne’de bunu keşfedip, tüm yokluklara rağmen uygulayan babamdır yani. Babamın müteşebbis, yatırımcı ve cesur tarafını hep takdir etmişimdir.

Kardeşim Anadolu lisesini kazandığı zaman , orasını işletmeye karar verdik. Tabi aradan yıllar geçti, mandalinalar büyüdü..köyden sahile devlet yol açtı. Yine elektrik yoktu. Babam oraya ilk olarak 5 tane bungalov yaptırdı. Amaç yabancı müşteriydi Hakan’ın dilini geliştirmesi için. Oldu da. Şaşırırdım bizim insanımızın bilmediği sahilleri bunlar nereden bulur da gelir diye. 5 dönümlük yer karavanlarla, çadırlarla dolardı. Elektrik de olmadığı için o salaşlık, ayrı bir doğallık getirirdi oraya. Oranın doğasına ve sıcak ilişkilere doyamayan, her yıl gelen yabancı müşterilerimiz vardı.

Çanakkale’ de de iki gözlük mağazası olduğundan, dönüşümlü gelirdik. Her sabah 7 de kalkar yola çıkardık.Ya annem kardeşimle orada kalır, ben babamla buraya gelirdim, ya da ben orada kalırdım. Erkenden alışveriş listemizi yapar, restaurantı yıkar, kahvaltı için tabakları hazırlar yola koyulurduk.. Burada günü tamamlar, alışverişimizi yapar, akşam yemeği servisine yetişirdik. 100 km yol. Her gün git gel, dile kolay.Yeni ehliyet aldığım için yorgunluk gibi gelmiyormuş demek o yolculuk her gün bana. Değişik kültürlerden insanları seyrediyorsunuz. At arabasıyla dünya seyahatine çıkanlar mı istersiniz, motoruna atlayıp Türkiye turuna çıkmış 50 yaş civarı insanlar mı… her çeşit ülkeden, her türlü insan. Çok keyifliydi o yıllar. İnsan çalıştırmak zaten her işletmede zordur. Ama o tenha yerde bir sezon boyunca çalışan hatırlamıyorum dersem yeridir. Tam işin en çok olduğu dönemde kaçıverirler bütün işler kalırdı üzerimize.O sebeple otelcilik okudum. Marmara üniversitesi hotel management bölümünü bitirdim. Kardeşim de Boğaziçi üniversitesini kazandı. Derken ben evlendim kızlarım oldu. Bizim keyif o yıllarda benim Memo’s Garden dediğim o bahçede çocukluğum olarak kaldı.

Şimdi yıllar öncesini bilince sanıyorum ki Behramkale köyünden, Küçükkuyu’ ya kadar benim. Oradan yer alanları yabancılıyorum. Yan komşularımız çoktan öldüler. Arsalarını başkaları aldı. O yıllardan tanıdık bir sima kalmadı. Hem hey gidi günler diyorum, hem de arada içim burkuluyor. 800 m ileride bir yağ fabrikası vardı. Deniz kıyısından hiç korkmadan kilometrelerce yürürdüm. O yağ fabrikasını da çok zengin bir adam almış, denizi de içine alacak biçimde sahili kapatmış. Artık o yoldan ileriye yürünmüyor. Yanı başında bir dere vardı, denize akan. Kamışlar olurdu dere kenarında. Onları toplar boyardık. Hem zaman geçirir, hem de bir güzellik yarattık diye mutlu olurduk. Su yılanını da o derede görmüştüm ben ilk defa….yanında domates bahçesi olan bir aile vardı. Onların kızlarıyla arkadaşlık ederdim. Gece gaz lambası ve cır cır böcekleri. Karanlıkta geri dönmek bile ürkütücüyken, hiç korku hatırlamıyorum….

Böyle işte. Yıllar geçiyor, her şey değişiyor. Değişim, modernlik derken hem iyi hem kötü bir şeyler oluyor. İyi ve kötü bir arada. Şimdi otoyol var, elektrik var, su var, her şey var. Dolayısıyla televizyon var, radyo var ,müzik sistemi var, iyi servis elemanları var. Ama yine de insanlar da bir mutsuzluk, tatminsizlik, keyifsizlik var. Tatillerinden bile yorgun, şikayet ederek dönüyorlar.

Kim nasıl olursa olsun bizim keyfimiz, sağlığımız yerinde olsun…..

Dostca ve hoşçakalın….

3 yorum:

  1. N O S T A L J İ
    Herkesin bir geçmişe özlemi oluyor.Senin gibi çoçukluk ve gençliğini rahat,güzel,doya doya sıcak bir aile ortamında geçirenlerde daha çok hissediliyor.Babalarımız kendi zamanlarının ticaret yönünden cesaretli,atılgan, çalışkan insanları idi.Ben de babamın kuyumcu dükkanı dışında 1970 yılları başında Güzelyalı'da (Karantina) BP benzin istasyonunda,Truva'da hediyelik eşya dükkanında Sizlerin Gözlükçü-Kamptaki yaşadıklarınızın benzerlerini yaşadık.Ben Mehmet San 'ın (Mehmet Amca) yalıdaki gözlükçü dükkanında Murat 124 (Hacı Murat) sattığını biliyorum.Babalarımızın atılımcı bir anlayışla ticaret yapmalarının biz çoçukların yaşamında olumlu etkiler yaptığı kanısındayım.Bizler böyle Babalara sahip olduğumuz için şanslı çoçuklardık.Sen benden daha da şanslısın, çünkü şu an Baban sağ.Herşey gönlünce ve sevdiklerinle beraber olsun diyerek,yorumumu fazla uzatmadan noktalıyorum...
    Sedat ALGÖNÜL

    YanıtlaSil
  2. İnsan bazı değerleri kaybettiği zaman kazandıklarını görebiliyorsa gerçekten kaybetmiş sayılmazmış.Kozmik bir döngünün içindeyiz hepimiz,sınanıyoruz bu döngü içinde.Bazen kararıyor tüm yollar umutsuzluk tavan yapıyor bazen de her şey tamam oluyor.Sevgili Sedat benim çocukluktan okul arkadaşım ne de güzel bir tespit yapmış,babadır bir ailenin direği,uzakta da olsa onun nefes alması güç verir insana.Aydınlığı içinde taşıyanlar karanlıkta da yollarını bulurlarmış diyorum ve bende uzatmadan noktalıyorum.Sevgiyle sağlıkla..Fuat ÖNCÜ

    YanıtlaSil
  3. geçmişi bu kadar güzel kaleme almak tıpkı ismin gibi. tek kelimeyle HARİKA..:))
    evet çok haklısın bizim çocukluğumuzda bugünkü gibi hazır oyuncaklar ve hala günümüzde yaşanıldığı gibi pamuk ipliğine bağlı arkadaşlıklar yoktu. oyuncaklarımızı kendimiz yapardık. taştan,sopadan,telden elimize ne geçerse usta tasaramcılar gibi güzel şeyler yapardık. komşularımızla zaman geçirmek ne kadar güzeldi. şimdilerde beton yığınları arasında birbirlerini hiç tanımayan, bırakın tanımayı merdivenlerde karşılaştığımızda bile selam vermeyen komşularla sürüyor yaşam. ne kadar acı. iyi ki bu tarz güzel şeyler yazıyor ve bizleri geçmişe götürüyorsun. yazılarını okumak bile farklı bir lezzet. iyi ki varsın. sevgili harika..:)))
    hakan artut 19.01.2012 12,30

    YanıtlaSil

yorum yaz