17 Haziran 2014 Salı

GÖZ MİLYARLAR KAZANDIRIR..... EVET :)

her konuda bir fikrim olduğunu, söyleyecek , soracak, söylenecek olduğum durumlarda hep '' yazsam , desem, konuşsam ne olacak'' fikriyle susmuşumdur.. bu vatan millet, sakarya olur, karı koca olur, bir durum , bir hal olur... çözüm odaklı düşünüp, yolda kaldıysam, ''bir sen misin '' deyip ''birlik'' ten hiçbirşey yapamadıktan sonra,''hiçliği'' çoğaltarak.. ''yapacak birşey yok aslında'' fikrine intikalle susanlardanım uzuunnnnn zamandır.. konu çeşitliliğim, düşünce de çoklu bakış açım , çok olmasına rağmen.... 'kime diyeyim ne diyeyim,, neden diyeyim,,, hadi diyeyim de içimden çıksın' , fikrine hizmet edeyim dedim .
bu sağlık sektörü bir alem... bu alem içinde gözlük, gözlükçülük ve bunun yapılandırılması ayrı bir alem.... ilmeği kaçmış bir çoraba, bari delik gözükmesin diye yapılan ve görünen yamalar gibi.... toptancısından, dükkancısına, babadan oğula bir meslek uuzzunnn yıllardır... tuhafiyeciden bir farkı da yok eylemin.. kurulu düzen ve  hele o zamanlar için kar marjı yüksek, denetleyen, neyi denetleyeceğinden bihaber, aksı ,şavkı, pupilası kayık, odaksız camlarla odaklanmaya çalışan,gözü bozuklar... esnaflıkla, sağlık sektörünü ayıramamış tüccarlar.. bilinç düzeyi için , sınavdan değil, hayattan geçmesi gerekenler, para elledikçe eline bulaşanlar.. vs vs.... eskiyi anlata anlata bitiremem. tadı başkadır eskilerin, ama tadlandırmak değil niyetim. eleştirmek... tadı damağında kalan yoktur, parsayı toplayan topladı zaten... halaaaa mı..... yyuuhh bi durun yol açın arkadaş...!!!

özünde cehalet olan bir topluluk..o yıllarda bilmem kaç yılda bir açılan sınavlarla sertifika alıp, sonrasında üniversite kapsamına alınan.. iyileştirici, kaçak göçeği önleyici maddelerle, denetim altına alınan bu müesseselerde, mesül müdürlük kısmında,  rastladığım değişimler dikkatimi çekti... heyet raporunu neden istediklerini de anlamamıştım gerçi.. gir çık, tahlil,tetkik, kontrol olmadan al raporu, ilgili merciye teslim et....!!! şimdi değişmiş.. nasıl değişmiş biliyor musunuz?? mesül müdür olan şahsın, artık 65 yaş altı ise heyet raporuna ihtiyacı yok... el yazısıyla ben sağlıklıyım yazıyor, sağlık müdürlüğüne :))  sabıka kaydı mecburi... bu da kolaylaşmış e-devlet çıktığından beri boş adliye... zaten başka binaya almışlar. alt katta bilmediğinizden 'sabıka kaydı alacağım' diyorsunuz... uzakta oturan bir kız size sadece ' 1 lira' diye cevap veriyor, verip, yukarıya çıkıyorsunuz, formu kendiniz doldurup, başka bir odaya giriyorsunuz, form elinizde ayakta ne yapacağınızı bilmiyorken, telefonunu yeni almış , bunun hevesiyle şarj etmeye çalışan bir memurun o işi bitirmesini bekliyor, gözlüksüz yaptığından,ağır hareketlerinde yardımcı olamadan, işini bitirmesini bekleyip, 'ben suçsuzum aslında' kağıdınızla sağlık müdürlüğüne gidiyorsunuz... orada size yönetmeliğin değiştiğine, toleransın azaldığına , sıkı denetimlere istinaden , yetkili kişi, görevi gereği açıklamalarda bulunuyor.... boşluk boşluk boşluk.. bllaa blaaa blaa......
mesül müdür görevinin başında bulunacak... 3 ay da bir yapılan denetimler de olur da ,dilekçesiz bulunmadığı tespit edilirse cezalı......  1 saat bile müsade süresi yok... eh bee birader.. ishal olamayacak mıyız??? yahu oldu da denk geldi, beklemeyecek misiniz??  sağlık müdürlüğüne 1 günlük dilekçe mi vereceğiz?? nasıl ispat edeceğiz..??? olur ya üst üste 2. si denk geldi.. böyle saçmalık hep savunma mekanizmasıyla hareket eden bir suçluluk duygusu..... nasıl olacak bu iş....!!!! bunun kısa yolu var... mesül müdür avına çıkacağınıza... kanun maddesi ne diyor????    gözlükler mesul müdür denetiminde akılacak..!!! ayrılma kalfanın başından :)) mesul müdür yok diyeceğine..... o an makine çalışıyor mu onu denetle..??!!!! evet mesül müdür yok ama mağazada cam takma işlemi de yok...!! an geldi ölüm oldu, kaza oldu, gidildi... de ki ruhsat sahibi , aynı zamanda iş sahibi.... o an karısına haber etmeyen insanlar , can havliyle giderken, sağlık müdürlüğü oldu kaynana....... anlat anlatabilirsen, aman aramız bozulmasın mantığı.... yaahu bir düzenleme yapıyor iseniz, boşluksuz düzenleyin,,, kime göre neye göre olan kısmından,........ evrensel, dairesel 360 derecelik bakın... bir deli bir kuyuya taş atıyor, biri birine diş geçirmek için yasa çıkarıyor... önü  arkası boş..... hiç bir yer ego tatmin yeri değil... evet gözlük sektörü yıllarca başı boştu ama böyle güdülmez...bunun daha net, daha mantıklı, matematikli veyahut, akıllı denetimi muhakkak vardır..türkün aklı her daim pratiğe çalışır, yasaklar getirir isen... amaç dürüstlüğü getirmekten, temelli katakulli düşündürtmeye geçer....işler her halükarda işliyor, işletene....!!! yapmayın ey zatı muhteremler...
eczacılar ve gözlükçüler aynı kıstasla değerlendirilmemeli.... gözlükçüler, yan etkisi testten geçmemiş kremler hazırlamıyor, bu numara elimizde yok size aynı etkide başka numara verelim demiyor... denetleyeekseniz, hastaya , reçete de yazan mı verilmiş, onu denetleyin... ne bilsin hasta?? şekerinden göstermiyor diyen hasta da var... çerçevesinin süsünü düşünmekten, odağını bilmeyen hasta da.... doktor diyor ki gözlükçün yanlış takmış... sorumsuz doktor yok mu hiç?? herşeyde adil olmak , adil düşünmek lazım.. ilkokul mezunu bazlı bu meslekte, dernek ve dernekçilik başka bir yazı konum olsun.. şimdilik bu kadar olsun...:) söz meclisten dışarı, gönülden içeri...

SEVGİLERİMLE

HARİKA SAN

evladı, desek de mi saklasak, demesek de mi büyütsek ..???

yine bilemediğim gecelerden biriydi.. artık bilmek ya da bilmemek ''to be or not to be'' nin önündeydi.. bana fikrim sorulmadan , bok yedi başılık yapmamayı öğrendiğimden beri, uzağı görürken, ''taş var önünde '' demiyordum.. hani kontratlarımız varmış, hani deneyimlememiz gerekirmiş, hani biz hatırlayamadığımız, zaman diliminde, imzalamışız, hani düşüncelerimiz yaratırmış, hani eski kayıtlarımız varmış, dna mız varmış,, hani son zamanda arınmak, bilinç altı temizliği, dönüşüm, değişim varmış,,, evvel zaman ahir zaman, pire berber, deve tellal iken öğrendiklerimizle olmuyormuş, zaten ataerkilken birden ,fatom kuşağını falan öğrenen , siyah beyaz, tek kanallı, televizyon dünyamızdan kopup, bilgisayar çağını gören , ve daha nelere göreceği belli de olmayan , beyin dumurunu, güzel geçişli yaşayan bizim ara nesil olarak.. bu sefer öğüt vermek doğru mudur değil midir evlat yetiştirirken??? sorusuna takılı kaldım.. madem yıllardır öğretilenleri, bilinçaltı temizliği olarak, ama okuyarak, ama yaşam koçu tutarak ama psikiyatrislere, hipnozlara, hindistanlara giderek yapmaya çalışıyoruz .. şu anda, bu şehirde, bu taze kimliğe,,,herkesi anlatayım mı? bırak kalsın deneyimlesin mi bilemedim.. öyle ya çalışan, çalışarak geçiyor, kopyacı, kopyayla,,, kolaylaştırmak mı, yoksa kendime benzetmek mi, işine karışmak mı, yönünü değiştirmek mi, etkili mi olmak lazım,, yoksa kendi karar mekanizmaları çalışsın diye seyirci mi kiii (uzun zamandır yaptığım ''sen bilirsin'' '' ne istiyorsun'' peki neden bunu böyle istiyorsun'' gibi sorulardan ibaret , kendi kendileriyle soru cevap gitmeleriydi.. yani kendilerine ait, kendi kararlarıyla bir yaşam...) yapma desem bir dert.... yap desem ayrı mevzu , içsel meselelerim..qantum, re2,pozitif, negatif, inanç, sevgi, değişim, dönüşüm, karma,kayıt,dna, içsel yolculuk ,ego,devre uymayan öğretiler,iliminatu, marduk kehanetleri,kuranın şifreleri,melekler, aura, enerjiler, düşünce gücü , melekler, derken... yoldakinin, yoluna dikilmek mi oluyordu, ver elini demek mi, yardım etmek mi, yolunu değiştirmeye sebep olmak mı... benceler miydi, kostümsüz roller mi bilemedim gitti.... herkese susarım da konu evlat , konu can olunca, bu kadar okumuşluğa,kah anlamışlığa, kah soru soracak merci bulamamışlığa inat, bir muaalak ki sormayın gitsin... kestirme yolu diyeceğimde, bu benim kestirmem... söyleyeyim mi, bulsun mu?? hoca nasrettin gibi..'' sende haklısın'' kısmındayım , ne yapacağımı bilemediğim bu dönemin.. istediğim tek şey, onların doğrusunda misafir olmak.... bana göre yanlış olan , onlar da mutluluk yaratıp , yaşatıyorsa kendilerine , dahil olmak.... yaaaa hüzün?? ya mutsuzluk diyen vardır...... bana niye soruyorsunuz ki?? hepimiz ya kararı biz veriyoruz,,, ya da bizim için verilen kararlara uyuyoruz... değil mi??? :) bilsem bildiğimi yazardım... bilmediğimi yazışım bundan :)))

HARİKA SAN....

HEPSİ SEVGİYLE, HEPSİ SEVGİDEN,HEP SEVGİLERİMLE...

GECE, İKİZLER VE 7 KADIN.. :)

bu iç ses fena bir şey.... 1 insan da ki, fena iken, adı ikizler olan 7dizler de daha daha fena bir şey... 7 değişik kültür, karakter, karma, fikir, düşünce ve davranışta, 7 iç ses... kadınlar matinesi resmen :)) toplu halde süperler :)
kimisinde, yaratıcı, cıvıl cıvıl enerji ,kimisinde hırs ve kavga, kimisinde varoş ama bulunduğu her yerde daha (üstün, farklı) görünen (algılanan) bir beden dili, kimi sıyrık, kimi coşkulu, kimi sakin, kimi doğa da, öbürü en lüx otelde ... kimi bağdaş kurmuş, kimi ise şatafatlı , varaklı bir kanepede,kimi özgür, kimi çoktan kendisini darağacına asmış, kimi inatcı, kimi kararsız, kimi konuşmakta üstat, kimi nutku tutulmuşcasına suskun.. yazar, çizer, seslendirir, üretir, sunar, ifade eder.... hatta edilemeyeni,  ifade eder.... garip misyonlu ,dik misyonlu,  çözüm odaklı, çatışmalı kadınlar topluluğu denir, ışıklı, ikizler kadınına.... bazen giyer, karşısındakinin kafasında onun için giydirdiğini, sırf hoş hissetsinler  diye...  taşır da.. bürünür de...bazen yapıştırır yaftayı, ben buyum diye, bazen çırılçıplaktır özü , açar sana kendini inanamazsın... şımarırsan örtünüverir, kafayı yersin....     tek olan şudur ki : sen ne istersen o kılıkta karşına çıkan, sonra kaygı ve korkularından, ne düşündü isen onu da giyebilen kadınlar..... içlerinde ki holdingle gezinir, bekçiyle yemeğe çıkarlar.. uçuşan  ya da çırpışan kanatları vardır bu hava gruplarının... logosun da 2 insan olan tek burç.. merkürlüler.. zeka gezegenliler... bir geyşa ve bir rahibe.... bir fahişe ve bir bakire... içlerinde ki yolculuk eğlencelidir... ama yolculuğa sen de kendini dahil ettiysen,...... o hıza, o değişime erişmen o an için mümkün değildir... bu hava grubunun akımına kapılmış olmak zordur.. görüş netliğin, sakin havalar da ise, o hava da iken ara bul o'nu, irdeleyeceğine... oyun oynuyorsan, ebeliğe alış...( zaten kendine itiraf edebilsen eğer, istediğin bu senin ) mızıkma kaçırırsın... delirtme, eğlenemezsin, sövme , kifayetsiz kalırsın...... yalan, yanlış söz söyleme ,apışır kalırsın... SEV  sadece.. DURU ve ÖZ... meleğini de şeytanını da sen yaratıyorsun yaşarken.. aklın az ise yanaşma, yazık olmasın sana.. menfaatin varsa , baştan söyle yardım etsin... ödeme gücün yokken krediye talip olma, özgürlüğüne yazık.... bunaltma, kafanda ki saçma sapanlıkları, kendin yaratırken , bir de ''hadi beni ikna et '' dersen sık sık külot değiştirirsin.. yani sen bilirsin :))  samimi, öz, sade ve gerçek duyguların her birine ,sadakati çok yoğundur o'nun... bir konuyu saatlerce anlatma , lafın fazlası aptala anlatılır..  herkes karşısındakini kendi gibi sanarmış... sakın sanma... öğrenecek, tadacak, tecrübe edecek çok şeyin var, canın isterse tabi.. bunu bil...hoşgörü sömürüsünde isen askerliğinde, sürünme dersine iyi çalış.. kas felci yaşama :)) bu rengarenk kadınları seyrederken renge, ahenge alışırsın.... sonrasında tek renk sevip sevmediğine iyi karar ver, ömrünce tatminsiz yaşama..!! :)

yani sen sen ol... sevmeye hazırsan sev, eğlenmekse niyetin karar ver.. dertleşmekse her daim..ikizler kadınına ,kancık eşşeklik yaptınmıydı, ömrünün sonuna kadar kendini kadın sanarak yaşarsın.. alışma .. :) sosyal insandan, anti sosyal olmaz... o'nu sevmek önce kendini sevmek ve sana güvenmekten geçer... kendini az görüyor isen çoğa sakın yaklaşma, boğulursun.. bilgisiz, doyumsuz, komplex ve az ile sevilmez ikizler kadını... illa ki bir şeyin çok olmalı takıldıysa zihni, gözü, gönlü sana... kendinde ki bu çokluğun farkına var ve o'nu hep mest et... bu çarpıcı ve ittirici kuvvetten faydalan..  hoş o seçilmez, seçer... seçilmişsen çalış arkadaş , kendinde çok çalış.. kısa metraj sınav ve sınavcıdır.. kendin için geç :)) o'nun güzel yapılandırdığı, hesapladığı, çizdiği binalar yıkılmaz..... ama sen malzemeden çaldıysan , yaparken..  küçük sarsıntılar da enkaz olacağını da bil... kendim ettim kendim buldum şarkısını hem söyle hem çal :)) körün istediği bir gözken........ allah sana 7 vermişse, gözünü fazla açma ifaden kaçar, çok da yumup , madara olma...  VE HELE HAYATIN İÇİNDE YOKSAN, EZİKSEN, YALANCIYSAN, ALAVERECİYSEN , BEKLENTİLİYSEN SİNSİCE, sen ikizler sevip, kendi kendini yok etme...teraziyi, ilk kez kullandığın her zaman diliminde, bereket, bolluk, vizyon, sevda, sevişme... hepsi senindir..... bu yazıyı çıktıdan al ve bir ikizle kadını seviyorsan , başucunda bulundur, tekrar tekrar oku :)))

SEVGİLERİMLE...

HARİKA SAN...

16 Haziran 2014 Pazartesi

BİR ŞEHİR GÜNLÜĞÜ... 'nün 7 saati... :)

çok sevdiğim yaz geldi geleli evde oturasım yok... sarı kanepemde otururken ''haydi '' dedim ''kalk ve sezonu aç bakalım.sana en yakın plaja doğğğruuu''  tam evden çıktım fayton gördüm, yaklaştım ''amca kaça götürürsün '' dedim ''20 lira'' dedi...'' ah be amca dedim , bu nee ?? '' '' turistik amaçlı bu '' dedi. ''para kazanacağına , otur burda sıcakta, akşama kadar..!! turistler şehrin öbür tarafında hem '' diyerek söylendim :)) hem kel hem fodul derler ya...
geçen yıl keşfettiğim mega beach de, yine aynı yerime doğru ilerledim ( bu çok önemlidir nedense benim için, her mekanda ya da gittiğim evde hep aynı yere otururum ) geçen seneden aşina olduğum plajcılarla selamlaşa selamlaşa.... oohhhh be dedim çimlerin üzerine yayılırken... şehrin içinde plaj, herkes güler yüzlü , önüm deniz, altım çimen, istersen kuma uzan, sıcak olursa ,ağaç gölgesine geç. ne karışşann vaarrr ne girişen.. derken daha çimenlerin üzerine konulan minderler hazır olmadığından, yanıma gelen çocuk ''abla ben sana şezlong getireyim'' dedi. ilgiye alakaya ve candan tavırlara seviniyor insan.. kah yüzdüm , kah yandaki spor aletlerinde oyalandım, kah kahvemi içtim , biraz güneşlendim , kitabımı okudum.  eve dönerken de,  taaa öteden motoru ile gelirken ''naaberrr'' diye seslenen bir arkadaşıma rastladım . sohbetin girişi ''ne güzel şehirde yaşıyoruz yahuu değil mi ?? '' oldu... hala söylerim, benden çok tadını çıkaranı  gerçekten yoktur.. her yer yürüyüş mesafesi..
sarıçayın kenarından yürürken bakındım, evlerinin balkonundan boğazı seyredenler, çay bahçeleri, cafeler,  balık ekmekci.. karşıda pür telaşı olmayan roman mahallesi.. derken, benden yaşca hayli büyük bir abim '' iyi ki doğdunuzzzz '' diye seslendi gülümsedim. doğumgünümdü, facebook ta arkadaşım olduğundan biliyordu... ''kiminin doğumuna 1 gün sevinilir, sizinkine her gün '' diyerek , tebessümümü devam ettirdi. ''haydi, çarşıdan geçeyim '' dedim , bir börekçinin önünden geçerken ''haydi şuracıkta bir poğaça yiyeyim , birazda dinlenmiş olurum '' dedim.. kayış gibi poğaçadan birşey anlamayarak, kucağıma dökülenleri silkeleyip, yine gördüğüm tanıdıklarla selamlaşa selamlaşa çıktım kordona... hava hala pırıl pırıl, cafe ve restaurantlarda aşina yüzler yerlerini almış, atın önünde poz verenler, mısırcılar, midyeciler, boyacı, incik boncukcular, balıktan dönmüş, leğende capcanlı balıklarını satanlar, herkes yerli yerinde..... insanları da her gün görürseniz , artık bir müddet sonra selamlaşmaya başlıyor ve hatta göremediyseniz ''bugün nerde bu?? '' diyerek de merak ediyorsunuz :)
bir yandan da, akşama, bir kız arkadaşımla doğumgünü yemeğime çıkacağım  için acele etmem lazım.. ''aaammannn harikaa , ne çok bakındın , düşündün beee.... '' deyip hızlandım. rezarvasyonumu yaptırmıştım zaten.. bir tek duş alıp, giyinecektim. ikide bir de yolda gördüğüm kuş tüyleri, hızımı kesiyordu. yine de hepsini topladım tabi... ben eğilip eğilip yerlerden bir şey topladıkca, gören ne düşünmüştür kim bilir :)) ama en modern insanların, (davranışta, yaşayışta, kıyafette, düşüncede) bu kentte toplandıklarını, sonradan gelip , yerleşenlerin de , benzediklerini biliyorum :)) tembel esnaf, no ticaret :)) keyif mi keyif.... o keyfi dibine kadar çıkaran kesim de ayrı bir hikaye.... herşeyi varken, hiçbirşeyi olmayanlar ise apayrı bir hikaye.... şehir küçük olunca ve herkesi tanıyınca, bilgi de bol oluyor elbet... neysee tam evin yokuşuna baktiğımda bir de ne göreyimmm?? karaböcekler...!!! birinin elinde bebek arabası... sadece gözleri görünüyor.... gözlerimi alamadım.. hatta yanına yaklaşıp '' sen gerçekten böyle olmak istiyor musun?? eğer istiyorsan , buna nasıl inandın, allah aşkına bana da anlat ''diyesim geldi. '' hay'' deddiimm ''senin yetiştireceğin çocuğa'' daha gözgözeydik... ''ama ne işi vardı bunun bizim mahallede..?? sadece abideleri gezmeye gelenler arasında görünürlerdi onlar... hıımmm yerleşmişler..''  kadın da benim için neler demiştir kimbilir...  konuşaydık iyiydi :)))))
nihayet akşam oldu , giyindim ve o ççokkk sevdiğim truva oteline gittik arkadaşımla.. keyfini çıkaramayanlara inat, batırdık güneşi.. kadın kadına , güzel güzel ettik sohbetimizi. ayın 13 ü cuma ve dolunay 46 yılda bir olurmuş dediler... ''hımm'' dedim ''ben doğmadan 1 yıl önce olmuş...'' kendime yeni yaşımda bir sürü dilek diledim, pastamın mumlarını üfledim, önümüzden geçen dostlara ''merhabaa'' dedim... ''iyi olana,  kendi olana ,farkına varana, tadını çıkarana, bundan daha güzel bir hayat var mı sevgiyle....?'' bundan daha güzel bir şehir var mı..?? yok...''  dedim... yookkkk..!!!
2015 gelmeyeydi iyiydi :))) bilmiyorum hangi kalabalıklarda beni hangi hikayeler bekliyor....

SEVGİLERİMLE

HARİKA SAN

3 Haziran 2014 Salı

'' ÇOK '' demenin türkçeleri :)

sımsıcak
ıpıslak
kaskatı
masmavi
sapsarı
yemyeşil
semsert
kapkara
bembeyaz
pespembe
mosmor
kıpkırmızı
taptaze
sımsıkı
sopsoğuk
cıscıbıl
çırılçıplak
güpegündüz
apaydınlık
bombok
yusyuvarlak
yamyassı
yapayalnız
büsbütün
bambayat
dümdüz
koskocaman
bumburuşuk
düpedüz
dipdibe
rengarenk
apaçık
simsiyah
zırzıbıl
kopkoyu
pasparlak
kupkuru
upuzak
upuzun
yapyakın
capcanlı
kapkarışık
ipince
kapkalın
kıpkısa
upuzun
sipsivri
tastamam
dopdolu
bomboş
dimdik
kipkirli
tertemiz
yepyeni
sımsıkı
tostoparlak
dupduru
dipdiri
capcanlı
kıskıvrak
dümdüz
sapsade

kuş dili gibi ,asıl olan kelimenin önüne neler uydurmuşuz.... oysa tüm bu çeşitli eklerin içerdiği anlam ''ÇOK!!luk... çok demek ,fazlasının (fazla olduğunun)anlatım biçimi...


HARİKA SAN