26 Mayıs 2010 Çarşamba

ARKADAŞIM EŞŞŞŞEEKKK:))))


BİR ADAM BİR EŞEK..!!

Tüm yorgunluğumu unutturuverdi merhhaabbaa ne kadar guzeeelllllll biırğ gozlukkk yeriii diye bozuk Türkçesiyle annemin mağazaya gelen bu yabancı bana..!!! bir müddet vitrinden içeriye dikkatlice baktı. İçeridekilere baktı. Annem fark edince a aaa bu adam gazetedeki adam diyerek kapıya çıktı. Sohbet böyle başladı. Bende yorgun argın assos’tan gelmiş, gidip baktığım, sorduğum, katalog ve fiyat aldığım yerlerin değerlendirmelerini yapıyordum, anlamadım önce konuyu annem beyefendiye nescafe ikram edene kadar.

Meğer bu huzurlu ve şirin insan eşeği Cina ile Türkiye turuna çıkmış. eşeği geçen gün kaybolmuş. Neyse ki biga da bulunmuş dün itibariyla. Nescafesini içerken bir yandan da mağazayı incelemeye ve soru sormaya devam etti anneme kim yaptı burayı, çok enterasan bir dekor ve tek diyerek. Annemde beni söyleyince bizim sohbetimizde öyle başladı. Bıraktım hesap, kitap, telefon trafiğini başladık sohbete bu Belçikalı güzel insan ile.zaten ses tonunu duysanız,anlatırken ki keyfini görseniz hiç göndermek istemezsiniz sizde. Günde en fazla 10-15 km yürüyormuş eşeğiyle. Türkiye’den de gürcistan’a geçecekmiş. İki lafından biri çok teşekkür ederim oldu. Sohbete, kahveye,her şeye… babam dışarıya hasır koltuğunu koymuş, sehpasına da kirazlarını..ona ne güzel, çok güzel, çok keyif diyerek olanca beğenisi ve huzurlu ses tonuyla iltifat etti. Yolların ne kadar güvenli olduğundan, hiç problemle karşılaşmadığından bahsetti. Yarım da olsa türkçeside var. Edirne’de kalmış bir dönem. Çok sevmiş orayı anlata anlata bitiremedi. Ülkemizi bizden daha iyi tanıyor yabancılar. Ön bilgiyle , bilinçli dolaşıyorlar.

12 yıldır yürüyerek dünyayı dolaşmış olan Smalgelaszlo Iwan szky marangozmuş. Aklıma hemen gel hadi seni assos’a götüreyim orada marangozluk çok iş var demek gelmedi değil hani))) 52 yaşında, her şeyden bir güzellik bulan bu kibar insana hayran kaldım. Hikayesini daha uzun dinleyip yazsaydım keşke. O an akıl edemedim. Sohbetten aklımda kalanlar bunlar.

Yeni insan, yeni hikaye, yeni bir hayat ufkunu açıyor insanın.Bir sürü şeye hayıflanır ve üşenirken bu insan teşvik ediverdi beni birden, cesaretlendirdi. Biz bırakın ülke veya şehir dolaşmayı civarımızda neler var onları bile bilmiyoruz. Tahta kuşlar köyünü çok merak ediyorum mesela Altınolukta ki. bir daha sefere ilk ziyaretim oraya olacak..

Sevgiyle kalın..

24 Mayıs 2010 Pazartesi

TÜM DUYGULARIMI MAHKEMEYE VERDİM:)) acımak, affetmek,umut etmek müebbet aldı:))


SITKIM SIYRILMAYA GÖRSÜN.

Anlamak, bilmek nedir…??? O halde umut nedendir?? Tecrübe ettiklerimiz ve tecrübelerimiz var ise, gayet tabi ki temkinli oluyoruz, algılarımız açık oluyor, bazen görünen köy kılavuz istemiyor. İnsanları işe yaradıkları kadar değerlendirmek lazım… kaç işe yaradıkları da önemli..!!ya da hangi işe..!! sıradan ve benzeri çok olanlarla cebelleşmek ne kadar yerinde saymak ve gereksizce aslında. Yapıyoruz ama bunu. İşde, evde, çoğu yerde. Bir yanından tutuyoruz,,, geliştirmek mi istiyoruz artık, öğretmek mi nedendir bilinmez,bu mülteci istekler…????, emek harcayıp duruyoruz… emeği verince de bir şeye yatırım yaptığımız için, karşılığını görmek, almak, hissetmek, seyretmek vs istiyoruz. Hele bir de alamayınca delleniveriyoruz doğal olarak… diyemiyoruz ki rabbim eksik yaratmış mahlukatı..!!! sana neeeeeee? Allahtan daha mı iyi bileceksin de nankör, yeteneksiz, vasıfsız bir yaratıkla uğraşıp, insan hesabına koyup, zaman tüketiyorsun..!! adam, ona yardım ettiğinin, onu sevdiğinin, ona fedakarlık ettiğinin farkında bile değil. İstemiyor ki öğrenmek.. istese öğrenmiş gelirdi sana zaten. Kendimiz edip kendimiz buluyoruz. Bunun başka bir izahı yok. Hep alttan, alttakilerle cebelleşmek denk gelişler değil. Hiçbirimiz bu kadar mütevazi olmayalım. İçimizde eksilmişliğimizi bastırmak duygusu da olabilir aslında bilinçaltı….seviye atlatalım derken, seviyeye inmek….sonra kendine inanamamak.. bunu eşle dostla paylaşmak asabi asabi…altını bakkalda satmak gibi…!! Değerli şeyler, değerlerince teşhir edinir, korunur ve alıcısını bulur. Yanlış varsa bir yerlerde o da budur…. Sizden yardım istenmedikçe, coşkuyla kimseye koşmamak lazım… ya da hep yardımsever taraf olmamak.

Adamın kaybedecek bir şeyi yok zaten. Kendi bir değer değil ki..!!!nolucakmış der geçer, seni de rezil eder.böyle bir mevhumu yok onun. Hayatında başardığı, övündüğü, göründüğü, tanındığı bir çevre edinememiş ki..doğa da ki sivrisinekler gibi bunlar. Kaşındırıyorlar milleti. Doğaya bir katkıları vardır elbet. Bırakalım ait oldukları yerlerde yaşasınlar…biz alalım elimize bir sheltox sıkalım gitsin…yoksa sıtma oluruz maazallah.Görevini yapmıyorsa, sorumluluğunu idrak edemiyorsa, sana duacı değilse, elinden başka bir iş gelmiyorsa, acımak niye ve ne haddimize!!!!! Ne hali varsa görsün. Kuş tüyü yastıkta yatırsan nolur ki samana alışkın o….. bize düşen bunlara bakıp şükretmek belkide..hem vasıflarımıza, hem varlığımıza, hem konumumuza, hem asaletimize, hem yüreğimize….. daha da büyümeyi öğrenmek, büyük olanları seyretmekle olur. Büyük düşünenleri dinlemek, büyük işler başaranları takip etmek, cesareti, azmi, gayreti örnek almak.

Bildiklerimi hatırladım ben…. Beynim seme gibiydi birkaç aydır..insanlar amma rant yaptı haa.. Gerçi helali hoş olsun. Bir vakit bir yerlerde idrak edebilirliklerine hala umudum var.nasıl kapatmışım kendimi…sıdkım sıyrılınca kendime geldim..tabaka kaplamış gibi giyinmişim çileyi. Yazık ama diye diye tüketmişim zamanı… zararda olmayayım diye daha bir yatırımla vermişim kendimden. Basiretim bağlanmış. Neyse ki çözdüm onu….biliyorum artık… bazı insanlarla bir tek iş yapılır…1. gr lık olursa kişi , karşılığında 5 gr ağır gelir. Dengede durmak zorlaşır. Ağır basaaarrrrrr…. Seviyor bunlar tek ayak üzerinde cezaya girmeyi.Gerek yok….gel seni işe alayım demek yok…. Sıraya ve hatta hizaya sokmak lazım))))))))))) anasından emdiği sütü de burnundan getirmek lazım. Sütlü sümük yani))))))) günün birinde denk gelirseniz beni anın… elimden geçmiştir)))

sevgilerimle…

23 Mayıs 2010 Pazar

KENDİNDEN KAÇAK..!!....yarim keskin bıçak...



hani tam cuk oturdu deriz ya.... bu ekrem bey'e nasıl teşekkür etsem az. bu aralar başıma sık sık geliyor. profilimde bir şiir, inboxta bir not, veya paylaşımımda bir yorum.... hani o an ki ruh halimi, düşüncemi, söylemek istediklerimi yazın ne olur diye tembihlesem bu kadar olur..hepsi bir birinden anlamlı, o gün veya o an için üzerine gelen cümleler..ben bu çekim yasasını iyi kulllanıyorum da paraya dönüştüremedim bir türlü:))))) ekrem bey'in gönderisini aynen paylaşıyorum ve ona çok teşekkür ediyorum....:

Kendisinden kaçan insanlar...

Hoşlanmadığımız durumlar karşısında en sık başvurduğumuz çözüm yöntemlerinden birisi kaçıştır.

Bu kaçış bazen bilerek ve planlayarak yapılır. Örneğin; hiç hoşlanmadığı bir iş arkadaşının yemek davetine, bahane uydurup gitmemek gibi. Bazen ise biz bilinçli olarak, farkında olmasak da, ruhumuz istemediği durumla karşılaşmamak için kendi kaçışını gizlice planlar. Örneğin, aradığı zaman kavga edeceğini bildiği sevgilisini telefonla aramayı unutmak gibi. Ruh her iki durumda da karşılaşmak istemediği duruma karşı kendi savunmasını oluşturmuş, kendince dış tehdide çözüm üretmiştir.


Peki, ama ya aslında karşılaşmak ve yüzleşmek istemediğimiz kendimiz isek?
Her insanın bir “gerçek öz”ü olduğunu biliyor ve kabul ediyoruz, ama bunun yanında her insanın bir de kendisi için yarattığı “ideal imaj”ı vardır. Eğer o kişinin kendisine biçtiği imaj, aslında varolan gerçekten uzakta ise, içinde çatışmalara sebep olur.

Kendisini dış dünyaya sunma şekline kendini o denli kaptırmıştır ki, gerçekte yaşadığının bunun tam tersi olduğu gerçeği, görmemesi gereken bir bölümdür. Böyle durumlarda kişi, adeta kendi yaşadığı olayları veya yaptıklarını, kendi dışında oluyor gibi algılamaya başlar. Savunması budur.

Kendi gerçeği ile yüzleşmekte güçlük çektikçe, kendisinden kaçmaya başlar. Olabilecek en zor kaçışlardan birisidir, kendimizden kaçmaya çalışmak. Kendisiyle yüzleşmenin ağır yükünden kurtulmanın yolu güçlüklerinin sorumluluğunu dış etkenlere yıkmaktır. Yani her şey dışsallaştırılır.

Kendisinden kaçan insanlar, kendi eğilimlerinin başkasında olduğundan kuşkulanan insanlardır. O kadar ilginçtir ki, kendilerindeki zayıflık, onların başkalarında en fazla eleştirdikleri ve lanetledikleri konular olurlar. Bizler, başkalarının küçümsemelerine karşı türlü çeşit savunmalar oluşturabiliriz. Savunulması en zor yer kendi kendimizi küçümsememizdir. Çünkü kendimizi küçümsememize kaçacak yer yoktur. Dış dünyaya karşı bir cengaver ve hakların savunucusu rolünde iken, kendi zaafları ile yüzleşme konusunda korkak olan insanların zaman içinde kendilerine yönelik öfkesi birikmeye başlar.



Kendisine yönelik öfkeden kurtulmak isteyen insanlar için en sık başvurulan savunma mekanizması gene aynıdır: Dışsallaştırma. Yani kendi içindeki kendisine yönelik öfkeyi, kendisinden kaçarak, kendi dışındaki insanlara yönlendirir. Kendisinin haksızlığını bildiği için zihnin en derinine ittiği ve kendisine öfkelendiği konuyu, birileri kendisiyle yüzleştirdiği an, öfke nöbetleri yaşayabilir. Bazen ise kendine öfkelendiği konu, başkaları bunu yapıyor (kendi değil) ve o da bunlara öfkeleniyor, gibi ortaya koyduğu bir durum haline gelebilir.
Kendisinden kaçma çabası içinde olan insanın, öfkesini dışsallaştırmasının bir diğer yöntemi ise bedenselleştirmesidir. Bilinç dışında kendisine yönelttiği öfkeden kurtulma yolu olarak, bedeninde bazı şikayetler yaşamaya başlar. Geçmek bilmeyen baş ağrıları, sıkıntılı mide ve bağırsak problemleri, cilt rahatsızlıkları en çabuk kendini gösteren savunmalardır. Buradaki en enteresan nokta, psikolojik terapi süreci içinde eğer o kişi öfkesini görür, bilinç düzeyine getirirse, yani yüzleşirse, tüm bedensel rahatsızlıkları bir anda yok olur.


İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ - Human Resources Management

21 Mayıs 2010 Cuma

KİLERİMDE FARE VAR..:)))


yine depodan kullanma günleri... temkinli kadınım vesselam..arttırdıkça eksiltmek gibi birşey belkide.!!! zahiyattan iyidir, çürütüp atmaktanda... önce biriktiiiirr, sonra ye... ya da dağıt istersen..!!! HER TÜRLÜÜ..:))) kullanmalısın ama bir gün.... sakın çöpe atma...bu yüzden zamanını iyi kolla..!!!


GEÇER
Öyle bir geçer ki zaman bilemezsin neyin geçtiğini,
Sorarlar??
Zaman mı dersin,
Sen mi dersin,
Ne dersin?
BEKLE GÖR MÜ,
YA DA ÖL MÜ?
Susarsın bir deerrttt,
Konuşsan ayrı….
Sorarsın yine de bir bilene, biliyor diye
Tam söyleyecekken o da susar…
Bakakalırsın öylece…
Bir tek sen bilirsin,
Bir tek sen söylersin…..
Söyle hadi kendine..!!!!!



KENDİME
Diyorum ki kendime sabret..!!
Aceleci özlemleri denedin birkaç kere,
Zaman kaybı olmasın diye..
Görmüyor musun vardır her şeyde bir hayır..!!
Sonrası temelli bir kayıpsa beklesene..
Aşka dair değil yazdıklarım
Her türlü.
Ondan olmadık mı zaten hüzünlü???
Konuş kendinle,
Sana sabreden ben var, görmüyor musun sende??
Beklerken haktan bekleme..
Hakkın elinde.
Kullanmazsan da geç kalırsın saadete.
Merhamet ederken ona, acıtırsan kendine,
Kızmaya yer arama, al şapkanı önüne..!!
Unutma
Seni dinleyen bir sen var içinde….

GERÇEK OL..!!
Gerçek ol,
Var görünüp, yok olmak niye,
Ya da varlığımı yaşatmak içinde?
Ya ol ya olma.
Hayal uzak olandır,
Neden kurarsın ki yanımda?

KOY
Çıkar beni sakladığın yerden,
Ben kendimde saklıydım zaten.
Beni bende bulmuştun
Şimdi yerine koy lütfen….

SALAK
İnat edeceğine farkıma var,
Farkımı gör,
Fark yarat…!

İYİ
Ben seni unutmam iyi isen,
Ama alelacele göstermelik istemem,
Aheste iyilik severim ben..!!

5 Mayıs 2010 Çarşamba

ÜTOPYALAR FARKLI.....


ÜTOPYAMIZIN FARKI

BENİMKİ:

İSTENEN (ÖZENDİRİCİ) NİTELİKTEKİ ÜTOPYA

Fârâbî’nin Ütopya

Platon’dan etkilenen Fârâbî, "Medinet’ül Fâzila" (Erdemli Şehir) adlı eserinde böyle ütopik bir devlet tasarlamıştır. Ona göre, insanlar yardımlaşarak bir arada yaşamalıdır. Sağlıklı bir organizmada bütün organlar nasıl uyumlu bir şekilde çalışıyorsa, toplum da böyle olmalıdır.
Kötü insanlar toplumdan çıkarılmalıdır. Erdemli şehirde gerçeklikler, doğruluklar, iyilik ve güzellikler birleşirler. Bunu sağlayan bu şehrin yöneticisidir. Yönetici, peygamber ile filozofun erdemlerini(zeki,dürüst, doğruluğu seven hafızası kuvvetli) kendinde toplayan kişidir ve bu özeliklerini topluma yayarak devleti yönetir. Bireylerin de yöneticinin bilgilerine katılmasıyla mutlu bir şehir doğar.

Tommaso Campanella’nın Ütopyası

"Güneş Devleti" adlı eserinde ütopik bir devlet tasarımı yaparken, o da Platon’un etkisi altında kalır. Güneş kentte her şey ortaktır. Aile yoktur. Eşlerin seçimi yönetimce yapılır. Kent bir rahip tarafından adilce yönetilir. Herkes dört saat çalışır. Geri kalan zamanda sanat, eğlence, okuma, beden ve ruhları eğitme gibi zevk veren işlere ayrılır. Yöneticinin yetkisi mutlaktır. Adları "Güç", "Akıl", " Sevgi" anlamına gelen üç yardımcısı vardır.

VE SENİNKİ:

KORKUTUCU NİTELİKTE Kİ ÜTOPYALAR:

Aldous Leonard Huxley’in Ütopyası
"Yeni Dünya" adlı eseri bir bilim-kurgu özelliği taşır. "Yeni Dünya" da teknoloji çok gelişmiştir. İnsanlar suni yoldan üremektedir. Evlilik yoktur. İnsanlar çalışır ve eğlenirler. Hastalanma ve yaşlanma yoktur. Geçmiş, tüm değerleriyle yok edildiği için, geçmişi düşünme ve özlem duyma yoktur. Bu ütopya , doğal yaşamdan kopmayı dile getirme açısından geleceğe ilişkin bir korku ütopyasıdır.

G. Orwell’in Ütopyası [

George Orwell, "1984" adlı eserinde despotizmin (zorbalık) egemen olduğu bir dünyayı tasvir eder. Bu ütopyaya göre, dünya eşit güce sahip üç bloka ayrılmıştır. Yönetenler tek egemen güçtür. İnsanlar yöneticilerin korkusu ile sinmiş, özgürlükler kaldırılmış, ahlâki ve insani duygular yok edilmiş, düşünme ve düşündüğünü söyleme yasaklanmış, yaşam tüm güzelliklerini yitirmiştir. Hiç kimse birbirine güvenememektedir. Çoğu kişiler casustur. En yakınlarını yönetime gammazlama bir ödev haline getirilmiştir. Bireylerin kişilikleri tamamen silinmiştir.
Orwell bu eserinde, gelecek üzerine korkularını dile getirmiştir. İnsanları, modern dünyayı etkileyebilecek sorunlar üzerinde düşünmeye yöneltmek istemiştir. Ekonomik Ütopya bu eserde genellikle Dünya'yı değiştirmek amacı ile yazılmıştır

4 Mayıs 2010 Salı

YOKLUĞUN ŞEREFİNE......


RENK
Rengarenk kahırlar içinde miyim?,
Bembeyaz matem mi?
Yok yok
Simsiyah mutluluk bu…..

BEN
Pembe bir nefes verdiğim bir anda,
Bazen mavi bir bulut,
Sarı bir güneş,
Ya da tam da gökkuşağının altında,
Gri bir dumanı görürken,
Kapkaranlık olmayı da becerenlerdenim.
Aynı anda ak pak düşüncelere geçirirken kendimi,
Saydamlaşmakta var becerimde

SEN
Sen hep birini geçmeye çalışıyorsun hayatında
Kendi içinde ikincisin…
Yapma, yorma…
ADIM(LA), adımla…..

BİZ
Çok bekledim kendimde, kendiliğimden,
Şimdi gidiyoruz,
Bir ben bir de ben..!!
İkimiz teferruatsızca, tesadüfen….

CİN
Hep görünmem ben öyle,
Kafanı hızlı çevir.
Ya da kapat gözlerini
Hayalim sana gelir..!!

SOKAK
Sokak ıssız,viran,soğuk dalımdan…
Kafes istemem ama
Bu gece
BENİ ALIN BURADAN….

GECE
Adam sevemedim belki ama
Geceyi sevdim.
Karanlıkta olsa,
Yalancıdan daha aydınlık…!!

İMLA
Sen noktasın
Ben virgül
Bizden olur noktalı virgül.
Ben paranteze aşığım,
İçine alıyor beni…..!!!!!

KOVMA
Bu kadar kovma
Giderim.
İstediğin gitmem değil sevgilim.
Sen…
Ben kadar cesur da değilsin,
Seyredemezsin,
Üzülürsün,
Yazık olur sana sevgilim..!!!

3 Mayıs 2010 Pazartesi

İŞTE ÖYLE BİR ŞEY....!!!




GİBİ

Duygusunu ifade edenlerle,
Boşluğunu çaresiz yaşayanlar gibi.
Arayıpta bulamayanlarla,
Bulupta, bunayanlar gibi
Yerine koyamazken,
Yeri boş kalmayanlar gibi.
Bendekiyle,
Sende olmayan gibi,
Sendekiyle,
Ben olamamak gibi.
Erkeklikte ki eksiklik,
Kadınlıkta ki fazlalık,
Azaltmak gerekirken,
Çoğaltmanın önüne geçememek gibi.
Hiçbirinde yokken, hepsinde olmak,
Vazgeçememek gibi.
Lor yemek varken,
Zor çekmek gibi.
O bir kere sevmişlik var ya…….
Servet varken,açlık gibi,
Sermaye varken, iflas gibi,
Çokluk varken, yokluk gibi,
O dönem………
Her şeyin üzerine aktığı oluk oluk,
Aşılması çok zaman alan bir zorluk,
Anlatılmaya çalışılan bir suskunluk,
Benzemek gibi,dinlemek gibi, boyun eğmek gibi


12

Her şey 12
Saat 12
Gün 12
Ay 12
Bir yaş değil 12
Bir de vuramadığım hedef……


TİRYAKİ

İşaret parmağıyla, orta parmağının,
Nikotin kokusunu sevmeyen,
Söndürdüğü izmaritin,
Sabah ki kokusuna küfreden,
Öksürdüğünde gelen, balgama kahreden,
Tiryakiye, tiryaki demem ben)