31 Temmuz 2012 Salı

AY DOLMAK ÜZERE....



pekala..
kendimden bahsedeyim biraz sana..
ısrarı sevmem , sıradışı olmalı hissettiklerim
davet et duygularımı, döndür etrafında
bir mıknatıs gibi çek beni kendine, büyüle..
bir yenisi değişik olmalı herşeyin,yaşattıklarının, yaşatacaklarımın
kürek çekeceksen ,güçlü kollarınla, kürek yetmez..
dalgalı denizlere götür beni,mücadele et...
savursun rüzgarlar baş et...
kayığın da kıymetli ama ,beni daha çok düşünmelisin..
bakışında kıymet,düşüncende vazgeçilmezlik olsun..
sevmem hoyrat temasları,
baştan savma, sıradan sözleri..sihir olmalı içinde..
herkes gibi değilim,asiyim biraz ve özgür...
söylemeyi sevmem,,keşfet durmadan keşfet, her gün yeni bir şey keşfet bende..
her gün kaybolurum bulman için, bana mücevher olduğumu hissettir
çok konuşma,çok düşünme de..aceleciyim ...zaman yok..zaman az..
aslında susmalıydım..anlatmamalıydım hiçbirşey,yakalamalı,izlemeli çoktan keşfetmeliydin..
bilerek bulmalıydın beni...seni, ancak beni anlarsan seçebilirim..
kanatlarım yok benim..melek de değilim.
artık iyileştirmek istemiyorum kimseyi,eğlendirmek de..kalbin hastaysa onarmam.. gelme!
istediğin kelimeler çıkmaz yüreğimden..sadece hissettiklerim var..
ve hissettiklerim, güçlü,aşılmaz ve derindir..
bulmadan kaybedersen,bulamazsın beni...nazı sevmem giderim..
tebessümüm hayattır,varlığım destek,eski hallerim yok artık benim..
acının değerini de bilirim, karanlığında..sadakat ve asaletten beslenirim..
delicesine severim...şimşeklerimden de korkma..sadece oyun bu..
yağmuru yağdırmak için..sırılsıklam ıslatmak için sevgiyi..
şimdi anlıyor musun neden hep uzaktayım..bekliyorum??
hep iyi insandım...
artık sadece kadın olmak istiyorum...ve iyi bir erkek bekleyerek..sessizce.. ve değerince...
kalbimin definesini vereceğim, bu yüzden kapalı haramilere..
oyalama beni kendin için, iyi hissedene kadar...
kutsaldır aşkım,inancından vazgeçmezsen..bereketlidir...
kırılgan kalbim sevilmek içindir..
artık gitmeliyim ay dolmak üzere...yarım kalmış dileklerim var..hoşçakal...

HARİKA SAN

SEVGİLERİMLE.....:)

KONUŞUR GİBİ..



pişmanım
pişmanım bütün yaptıklarımdan
aptalcaydı hepsi
sen severken, hem de çok severken......
gökkuşağım
affet...
dalgalar, kuşlar, kumsal da küstü bana...
gökyüzü o kadar karanlık ki..
söktüm attım yıldızları her gece seni yeniden beklerken..
çiçeğim...
affet..
gelmezsin artık biliyorum..
en kötüsü de bu..!!
kızgınlığımdı hepsi,
dedim ya aptalca...
canım acıyor,,
seviyorum seni.....
seeeviiyoorumm
pişmanım
affet..
deliler gibi özledim seni
saçlarını,tenini hatta öfkelerini...
aceleci beklemelerini..
uzanıp yanına....
uzanıp......
sevmelerimi...
benimsin hala..
seviyorum..
affet....

( giden bir kadının ardından )

HARİKA SAN

EN GÜZEL AŞKLA...

30 Temmuz 2012 Pazartesi

İŞim var dedim:)))

 ve iç sesi sordu.......:)
- harika hanım,nedir bu yıllarca evde oturup birden bire bir çok konuda meydana çıkış sebebiniz?
- üç soru var burada...neden yıllarca evdeydim?, neden şimdi birden ve neden birkaç iş...:) ilkinden başlayayım o zaman..çok erken yıllarda boşandığımda, kızlarım çok küçüktü..ve aşkın etrafında pervane olan benim, o duygulardan daha çabuk sıyrılabilme yeteneğim henüz o yıllarda yoktu..kendimi toparlama dönemim uzun sürdü.. ötesinde bizi küçükken,annem çalıştığı için çok sevdiğimiz ve hacı nine dediğimiz bir kadın büyütmüştü...içimde okuldan gelen çocuğa kapıyı açmak ve annenin evde olması özlemi vardı,bilinçaltı işte..hayat merdiveninde bir basamak atlamak bende fazlaca sindirerek oldu herhalde...diğer yandan şanslıydımda...az da olsa geçinebilecek param vardı, iyi mi kötü mü olduğunu bilemediğim o kanaatkar taraf ( belki de öğretildiği içindir) ağır bastı.. korktuğum birçok şey o zamanlar çok farklıydı..bilmemek ürkütür beni..baba mesleği olan optisyenliği bilmiyordum...otel yönetimi okumama rağmen ,staj yapmadan evlendiğim için, otelciliği de bilmiyordum ayrıca assostu orası ne erbabı erkan ne yerli halktan da kimseyi tanımadığımı düşünüp sanki zormuş gibi kafamda kurguluyordum....aslına bakarsanız dibinde patronluktan korkmak da var... ya da bütün sorumluluğun bende olma halinden..paylaşımcı olduğumdan mıdır? aşırı yalnızlık hissi midir? yoksa reankarnede tatsız bir anım mı var bilemiyorum..:)) genç kızlığımdan beri ilişkilerimi de istemeden yönetir durumda olduğum için güçten,yani paranın getireceği güçten de korktum...kartvizitim olsun istemedim...böylece himaye edilebileceğimi düşünüp, uzun yılları bekleyerek tükettim... defterlerime tonlarca yazılar yazarken blog çıktı meydana ,kardeşim vesilesiyle...evde hobiydi yazmak..kendimi yazdım önce, kendi fotoğraflarımı koyarak,,sonra kendimi hikayeleştirip gözlem gibi yazdım,kendi fotoğraflarımıla yayınlamayıp daha çok salvadorun (dali) tablolarıyla özdeşleştirip yayınladım..sonra küçük notlarıma (vecizelerdi bunlar) not-rika dedim...şiirlerime şiirika... derken melodilerin bende uyandırdığı dillendirmeler geldi aklıma...bazen etrafta olup bitenler hakkında ki fikirlerimi yazdım bazen sadece tek kelimeden yola çıkıp,içinde neler beslediğini ne anlama geldiğini düşünerek ,iç sesimle karşılıklı oturup yazıştık...türkçenin yeterli bir dil olmadığını bu yüzden iletişimsizlik yaşandığını...zaten bastırılmış duyguların ruhları olduğumuzdan ve ifadeninde bir yetenek olduğunu düşündüğümden bunlarla oyalandım durdum.... bu arada hayal bile kurdum...DAVRANIŞ BİLİMLERİ fakültesi açmak..:))) yazarken ,ifade edebilmekten başka bir amacım olmadı..hedef diyelimm zaten hiç hedefim olmadı,arada 3 boyutlu kitap çıkarmayı düşünürdüm,, yapılmayana zaaflı tarafımla...tartışmak ve kabul ettirmek,yarışmak ,onlardan biri olmaktı....oysa ki blog sadece harikadan harikaca adıyla kendin gibi olmaktı.. tartışmaya kapalı bencelerim...çünkü kimsenin sencesini de hiç merak etmiyordum... kimsenin demeyelim adına, herkesin diyelim...durup dururken 'sen yanlış düşünüyorsun' demek kadar, akıl sorulmadan akıl verilen bu toplumda ,senin kadar bile birşey becermişliği olmayanların vıdı vıdılarını da istemiyordum..ben ve o an ki düşüncelerim...kendimi de takip edebiliyordum böylece...demek ki kendimi ayna da olmasa bile yazarken seyretmeyi seviyormuşum..hep kendimleydi işim...daha güzel nasıl yapılabilir..o yapılan her ne ise....!!

ikinci ve üçüncü soru neden birden fazla iş ve peşpeşe? ben yapmadım bunu:)) hayatın gelişleri,,birileri etkendi...tıpkı blog da olduğu gibi...çok sevdiğim bir arkadaşım öve öve bitiremezdi beni okurken, yazılarımı şiirlerimi, kardeşimde blog açınca oluverdi.....oraya yazışlarım...sonrasında yeni kurulan ve oluşum aşamasında olan bir siyasi parti için merkez ilçe başkanlığı teklifi geldi...siyasi hiçbir bilgim olmadığı halde, devreye giren mıknatıs tarafım yani birleştiriciliğim bir nevi örgütlemek ya da var olan topluluk arasında huzur ve neşeyle devamı sağlamaktı aslında yaptığım...demekki kalabalık grupları, salahiyet alarak yönetebilme tarafımda varmış:))  ben aslında benim gördüğüm değil de, insanların bende gördükleri yönlerimle ortaya çıkartılan ve işlenen bir taş gibiymişim....içsel farkındalığımla uğraşırken dışsal tarafımı es geçmişim...yine bilinçaltı işte...ön planda olmamak..!! benden istenen her ne kadar ise onu becerip yola devam etmek..ikili ilişkilerim de de bu böyle oldu uzun yılar..iyileştir ve git....kendini o'na buldur,,teslim et ,yürü....... ne kadar da iyi kalpliymişim:))) derken memos garden....  yine kardeşimin ittirmesiyle,sözlü teşviklere ne kadar kolay evet diyorum demek ki..yaparsın, zevklisin.çevren var,işletmeci ruhun var, kimler neler yapıyor,kalk oturup durma...!! vs ...zaten dedelerden bir yerdi..babamın çok severek ömrünün uzadığına inandığı...eee otelcilik okumuştum da zaten... viran bir halde çıkan kiracı tarafından teslim edildiği halde.. o yıllarda da kafamda artık hiçbirşeyin zor olmadığını düşünmeye başladığım daha da tabiri caizse iç dünyamda palazlandığım yıllardı...yoktan birşeyi, şirin bir şekilde olabildiğince ucuz malzemeyle halledebilir yönüm o yıl devredeydi..zaten dekorasyon işlerini de çok sever ve becerebildiğimi düşünürdüm...hemen bir konseptle orası da meydana çıkıverdi...bir sezon işletildi.. vazgeçişlerim, yine tamamlanması gereken taraflarımdı.....zaman ilaçtı, her bir alakam arasında ki geçen süreç kendimi bütünselleştirmeye çalıştığım zaman dilimiydi belki....ama sanki hiç biri işim değil de...yapmam gereken zaten yapıyor olduğum yardımlar ve hobiler gibiydi..  benim değildi...şimdi de SAN OPTİK... belki baştan beri olmam gereken yer.. tabi ki kendinde kalması gereken daha özel sebepleri olabiliyor insanın...takiiiii yeniden benden çıkmasına karar verene  kadar..!! baba mesleği optisyenlik,ruhsatımda var..şık, temiz olduğu kadar prestijlidirde sağlık için hizmet veriyorsun...gözlük işinde toptancılarda gözlükçüler gibidir,, babalar yaşlanmış oğullar iş başındadır..yani tanıdık çok...babam türkiyenin ilk gözlükçülerinden. dolayısıyla maneviyatta var..annem devam ediyor yıllardır...dolayısıyla o camia da saygın bir aile...yaşlandılar da... eeee işte....boşta duran joker HARİKA iş başında..tamamlayıcı,düzeltici...başarıcı,,yukarıya çıkartıcı.. gerçi bu sefer kendi amacıma hizmet ediyorum...en azından şimdi böyle düşünüyorum,, yavrularım büyüdü,onlara şu an ki varlığımdan daha fazla var olmalıyım....özgürlüğün ve rahatın adı da para oldu...para kazanmalıyım...yine içinde mücadele var..yeni makinalar, yeni mal..yeni insanlarla dialog...yeni terimler ve bilgilere açık olma.... yeni reçete girişleri,devlet yaptırımları,kanun,muhasebe ,duyguyla değil,parayla mücadele...cezai hüküm taşıyan sorumlulukların altına imza atma...cemiyete başka türlü karışma..en sevmediğim matematikli hayata geçiş...rakamlar rakamlar...rakamlı paralar..:)) keşke paralarda harfli olsaydı,,,şimdiye trilyonerdim....!!! parayla sevişmeye çalışma...o'nu kullanmaktan vazgeçip,kazanmak için mücadele etme..aynı sevgili gibi...yarında seninle olmasını isteme ve bunun için birşeyler yapma....yani SEVGİLİ PARAM:)) neden para desenli yastık kılıfı yapmazlar kiii baş koyacaktık alt tarafı:)) işte anlatamıyorum ben üretkenim,,yaratıcıyım bu meslekte o yok gibi görünüyor bana...dükkancılık bu havadar değil:))) ve sanki diğerleri gibi vazgeçme hakkın yok bu aile yadigarından...evde ki antikalar gibi:)) ayaklarım yere çakılmış gibi...düzenli dedikleri mecburen uyanışlar...özgürlüğümü teslim ediyor olmamın telaşı var içimde... benim bedenim ve ruhumu mağazaya sığıştırmak nasıl bir duygu ki....felakat sistemci tarafım devreye girip,kendime dair zamanları yaratana kadar susmalıyım herhalde..aman zaten gündüzleri de sevmem ki:)) kalan sağlar bizimdir der gibi gecelere sağlık...sabaha kadar oturmıyveririz...yeni vizyonu belirleyecek düşünceler diiyynnkk dooyynkkk çarpıyor kafa tasıma.........telaşlı olabilirim,,zaten düşünce yayıntısı yapmadan derlenip toplanamayan tarafımda var.. ama şunu biliyorum bu sezondan yani yazdan beri...KORKMUYORUM...!! karar vermek,ne istediğini bilmek,bir amaca hizmet etmek,bunu da elde edince,belki benim için kainatın hazırladığı diğerlerine geçiş başlayacaktır...çünkü güzel bir yerde ki mağazanın,dekoru ve adıyla beni bekler durumda ki halinin, önünden geçmekte beni rahatsız ediyordu.. bunu da yapıvereceğim işte....yine kendim gibi...yine kendimce.. daha zevkli düşünebilirim...ben maldan ziyade güzellik,güven ve itimat satacağım..o mağazanın içinde....ışıldayıp duran güler yüzümle hizmet satacağımm oooo llaaa laaaaa:)))) belki işi abartır kendim tasarlayıp,ürettiğim gözlükleri marka yapar onu da satarımmm evett eevvett bu daha da heyecanlı...şu satma işini bi öğreneyim ben  hele.... sonra bulurum önce yaratacak,sonra uğraşıcak başka birşey..........

görünen o ki iç sesim çok uzun bir süre soru soramayacak bana:))) haydi kalın sağlıcakla...zira çookkk işim var... İŞ im var:))))

MMUUUAAHHHHH:))

HARİKA SAN

İLLA Kİ VE MUHAKKAK :)



öperim elbette,
öp dediğin her yerden,
o kadar hazır ki dudaklarım
seni öpmek için yaradılmışlar sanki..
ama yoksun..
sadece isteklerim var,
dudaklarım hazır
duygularım amade,
değmeye yer yok..
sen yoksun..
heyecanım canlı...
eylemlerim ölü.
öpeceğim seni,
ölmeyeceğim seni öpmeden,
sende öpüşme...
ölürsün..,,,benim öptüğüm gibi olmazsa..
aklında kalanları arama,
onlar bende saklı..
senin aklın kalbimdir,
VE  ancak orada çalışır...
çıkaramazsın benden seni...

HARİKA SAN

SEVGİLER BENDEN...MUUCCKKK:)

NOT: perhaps perhaps perhaps olsun istemedim...yok belkilerle işimiz)

27 Temmuz 2012 Cuma

KAFADAN ÇARŞAMBA:)

her duygu bir şölendi o evde,, yargının ,infazın, yorumun, eleştirinin olmadığı,insanın sadece kendi halini yaşayabildiği bir grup....kabilemiz işte.. 8 asıl kişiden oluşan doğal terapi grubu..15 günde bir çarşamba günleri herkes sözleşmişcesine bir sükunet ve huzur içinde buluşurdu, içgüdüsel bir güven birliği ve gerçekten maskesiz,kendi gibi olanların kah balık yiyip rakı içtiği,kah kasalarca bira içtiği,şarkılar çalınan şarkılar dinlenen,şarkılar söylenen, çoğu haftalar konuşulan konular aynı olsa bile zamanın su gibi aktığı, saatlerce bir tek birşeye sinir bile yapmadan kahkaların müzikle yükseldiği sabahçı kahvesi.. gün içinde kim, nerede, ne yaşamış olursa olsun herkes söz birliği etmişcesine yapıcı...o'nu o halden alarak neşeye katabilen bir güç ile işbirliği içindeydi..yeni çalıştığım şarkıları dinleyin diye gelen bir doktor:)) hadi hadi bokunu çıkardınızı son cümle olarak kuran bir bölge müdürü,karısına kedicik diye seslenip, o'nu miyavlatan hatta uyandırma zili olarak beste yapmış bir gitaris:)) her hafta, bir yerlerden başka bir kız bulup gece geç vakit aramıza katılan ve aynı fıkraları defalarca anlatıp bıktırdığı halde kendisi çok gülüyor diye gülüşüne güldüğümüz,sevgili lise arkadaşım bir resepsiyonist:)) bir kayık bir motor birde iş olsun ama sevişmeden uyamayalım diyen masör,danscı ve sporcu diğer resepsiyonist:)) her hafta müdürünün yanında şehre gelen,bir tek cümle kurmadığı gecelerde bile sıkıldım demeyen,en sonunda kendine bir sevgili bulup o'nunla mesajlaşarak,durumunda ki kasveti rahatlatan aslan gibi küçük kardeşimiz:) ve her hafta let it be dinlemekten ve o da yetmiyomuş gibi kilise korosundan seyretmekten bıkan ama söylenmediği gecelerde sabaha karşı eve dönerken yüzünde gülümsemeyle içinden zorla ezberletilmiş haliyle mırıldanan ben:))

herhalde özümüzde birlikte değerli hissetmenin getirdiği bir sadelik vardı..ötesinde saygı..hobiler ne kadar farklı olursa olsun belki bakış açılarıda farklı olsa bile öyle kabul edip,saygı gösterebilmenin,hoşgörünün dayanılmaz hafifliğiydi ortak enerji.. yüzlerde hep bir dinginlik ve tebessüm vardı...ağlak bir suratında düzelmeme imkanı yoktu zaten..

bazen tek haftalık misafirleri olurdu kabilenin sokaktan denk gelen:)) bir güzel sokaktan denk gelen ama...bunu derken denk gelenleri aramızda soytarıya çeviriyorduk demek istemiyorum..:))))).öylece kardeş kardeş gelip, dostluğumuza imrenen ve ilginçtir en geç 5 dk sonra uyumlanan ve kendini rahat hisseden, ileri ki tarihlerde akıllarına geliyorsak, gülerek anlatılan bir kabileydik işte..herhalde ortak yanımız ,sorunları sırtımızda taşıyıp bir de o an'a getirmemekti..AN da kaybolmak mutlulukla....içgüdüsel işbirliği ..!!

sanırım bu, kendini kişisel olarak iyi tanıyan ve ne istediğini iyi bilenlerin,yine kendiliğinden olan buluşmasıydı...sevgili gitarcımız bu gruba ÇARŞAMBA adında çeşitli enstürümanlardan oluşan bir beste bile yaptı....bende yazısını yazayım istedim..öyle çookk çookkk duygu yoğunluğunda ki halimle yazdığım bir yazı olmadı bu...malum hava kararmadı daha:)) daha dahası aklım başka yerlerde üstelik....belki bu çarşamba ÇARŞAMBA adında bir kek yapar götürürüm yine yakmazsam:)) öbürü ÇARŞAMBA adıyla bir kız getirir, diğeri ÇARŞAMBA ya söz yazar falan:))) her haliyle güzeliz işte....bu çarşambalar bana neden maviyi çağrıştırıyor bilmiyorum mavi dünyam benim ömre bedel de ondan mı ki:)))

ayyy bu arada bizim gitarcının ,öğretim görevlisi olupda piyano da çalabilen kedicik karısını  müdürün tabiriyle sürmenaj yengeyi yazmayı unutmuşum bak..!!:)) odamda düğünlerinde dans ederlerken çekilmiş müthiş bir fotoğrafları var...akrabam olsa bu kadar severdim:)) tuzlu su birikintisini hüsniye anlayan kocasıyla ikisini:))

evet sevgili kabilem....görev başarıyla tamamlanmıştır...hepinizi,hep olduğu gibi tek tek ve çok çookkk seviyorum...ömürlük çarşambalara.... en kısa zamanda çarşamba bestesini bu yazının başına eklemek dileğiyle... o beste de her enstrüman bir kişiyi temsil ediyormuş çünkü...haaaa bu arada bu yazıyı yayınlamayacağım facebook ta...... keza sebebini bu çarşamba tartışırız:)))) zaten her gün bloğuma girip okuyanınızda yok..haberiniz bile olmayacak yazdığımdan 2 hafta kadar:))mmuucckkk ve de muuckkkk:)))

SEVGİLERİMLE......

HARİKA BEN:)))


ADI DÜŞ OLSUN...



adım adım çıkıyorsun içimden
ağır ağır uzaklığın
seyrediyorum seni gizlice
sen hiiiiiiiiiiç görmeden..
gitme demek mi??
söylemeyeceğim,duymayacaksın..
düşündüğünü biliyorum
çünkü kocaman parçan içimde
onu da almaya geliyorsun zaman zaman
sen de bana görünmeden...
kabus gibi korkuyorum o zaman
oysa bu düş..!!
alışığım giderken gelmelerine
iterken çekmelerine
söverken sevmelerine...
boşver düşüm...
hoşçakal dediğimden beri hoşgeldin..
gözlerimi açmak istemiyorum daha
oradasın...sesimi beklerken..
göz kapaklarımın ardından sevdim bu gece seni.....
ya hiç uyanmazsam....
gider miydin yine??
düşlerinde sonu olmaz ki...
yarısında açılır gözler
bir ses duyarsın...
hala bekliyorsun ama düş bitecek.........
........................

uyanmadan söyleyeyim....
GİTME....

HARİKA SAN

SEVGİLERİMLE...

YİNE...


https://youtu.be/CzO_x43xX20
heyy ağlıyor musun
sil hemen yerçekimsiz gözyaşlarını
bak gece ne güzel
ver elini
görüyor musun yıldızları
bak saman yoluna
hayal et sevgilim mutluluğu
bedeninde duy
geçti işte tüm üzüntüler
haydi eğlenelim
ayağa kalk,dokun bana
hayır hayır içine çek...
şimdi tut nefesini
ölebiliriz değil mi..
yaşam bu,
varlığımız da, yok bazen
içimde titreşiyor arzularım
dokun bak...
korkma
ver elini şimdi,
koşalım kumsalda,arkamıza bakmadan
dinlenme zamanı toplarız deniz yıldızlarını
suya girelim seninle
yarı ıslak öp beni..
bulutlar kadar yumşak
ay gülümsüyor görüyor musun...
devam et
gidinceye kadar kalalım böylece
nasılsa sabah olacak
yalnızlık aydınlanacak birazdan
beni unutma...
uzakta ki ışığınım ben senin
bazen güneşin arkasında
bazen ayın yanında
saman yolunda bekliyor olacağım her gece
bul beni...ağlama....

26 Temmuz 2012 Perşembe

COŞTUM YİNE DALGALANIYORUM BEN..:))



gece uzun ve konsantrasyonum da tam olunca devam ediverdi melodilerde ki duygular...  notalarla falan alakalı ve uyumlu olması aklımdan geçmedi...sadece duygularlaydı işim...:))

artık devam ediyordu şarkılar
tüm duygularım, etrafımda dans ederken gece vakti,,
göremedin beni..
kulağına fısıldayacak nefesim yoktu
hisset istedim
adamın, erkeğim,ferim.....
derinliğim
sebepsiz kahkaham...
bilip söylemeyen
anlayıp inkar eden
bulup kaybettiğim....
seninim....
hala inkar et..ittir.........
seninleyim...

yokluğunda zengin..
yokluğun, mutluluğu bu çığlık...
yetersizlik coşkusu..
seni doğru anlatmalıyım
aynı böyle
sesler uyum,çığlık diyorum....yüksek...
ifaden bu senin,bende ki..
ben yaratmışım gibi, seninleyim..
bilmiyorum sende nedir?
umrumda da değil
ben seninleyim...
merak ettin ya hep..
aslı bu....
AŞKdı O...!!!

KOCAMAN SEVGİLER...

HARİKA SAN:))



VE HİÇBİRŞEY BİLMEDEN..DEVAM ETTİ HAYAT..!



yabancı şarkıların türkçe çevirilerini okurken,  kuralsız oldukları için ne kadar doğal, ne kadar olduğu gibi olduğunu düşündüm...sanki çeviri yaparcasına içimden çıkıverdi melodiyi dinlerken dizeler...uyaksız kafiyesiz, redifsiz....sadece duyguydu işte... tabii ki hayat devam ediyor..istediğin yerde ,istediğin kadar...anlamı olan birşeyi anlamsızlaştırmak değil maksadım bende ki anlamını ifade edebilmek...

evet çok güzeldim...
ve akıp gittim avuçlarından,
özlüyorsun,
özlüyorum da...
bir yenisini koymadım yerine,
kalbim kıymetlidir..
o'na dokundun sen bilmeden
ben ise yeni öğrendim..
kıymetlisi ne hayatımın bilmiyorum
sanırım sen değil
kalbimdi
teşekkür ederim sana
dokunduğun her yerim için
dokundurduğun ayrılığın için
olsun...dokunduk biz
şimdi de ben dokunuyorum  HİSSET...

:)) HARİKA SAN

ELBETTE SEVGİLERİMLE.....

25 Temmuz 2012 Çarşamba

FAKÜLTEYE GİDER İKEN,,,, ALDI DA BİR KORKU...:)

okul hengamesinden sonra,sınav hengameleri biten çocukların,yani yeni nesil diye adlandırdığımız,biricik evlatlarımızın, daha hangi okula gideceğini bilmeden bilinç altında oluşturulan korkulara takıldı aklım...birkaç zamandır sıkça duyduğumuz kişisel gelişim, pozitif enerji, blokajlarımız, bilinçaltımızla oluşturduğumuz çekim yasası,üzücü deneyimlerimiz, özgüveni bizden bir nebze daha iyi olduğuna inandığımız çocuklarımızda bakın bilinç altına nasıl empoze ediliyor...

bir kısmı, kırsal kesimde olanlar veya varoş adlandırdığımız eğitim seviyesi düşük dolayısıyla maddi imkanları da haliyle çok kısıtlı, zaten ailelerini  şehir dışında okumaya zor ikna ederken bir mücadele veriyorlar..ikna çabası ve benim ailem neden ötekiler gibi değil sorusuyla gelen mutsuzluk...ayrıca paranın yani parasızlığın yaşattığı yetersizlik duygusu...ilk başlangıç...devlet babamızın 18 yaşında ki pırıl pırıl gençlerin tertemiz özençleri,idealleri,hayalleriyle ...eziklik, becerememezlik, ya olmazsalarla küçücük zihinlere korku yerleştirmeye başladığı ilk an!!! oysa kişisel gelişimler de hep korkularımızı yenmemiz,topraklanma,negatif düşüncelerden doğan manyetik alandan falan bahsediliyor.. biri bozuyor diğeri yapıyor yani... neyseeeee.. 3 turda yapılan imtihanda 3 kere yaşatılan stresin ardından, haziran sonu bulunup, temmuzda taban puanların açıklanmasıyla, ağustosa kadar seçimlerini hasbelkader yapan , hangi üniversiteye girdim acaba diye sinir stres içinde bekletilen bu çocukların bir yaz tatili, anı yaşamayı bırakın 90 gün kadar zehrediliyor... her dönemde (,üstelik  her biri 30 günü kapsaysayan ) bu çocuklar huzursuzluk, kuşku, bilinmezlik duygularıyla, kontenjandan belki alınırım diye istediği ama elinde ki puanında o an için yeterli olmadığı fakülteleri de belki olur düşüncesiyle, yarı inanarak yazıyorlar.... yani bu sistem aslında, çocuğun inanç ve kendine güven sistemini baştan çökertiyor.. yani hayat piyangodur..!! baştakiler ne yaparsa biz kurbanlarız..!! neresi tutarsa biz O olacağız... haaa istisnalar kaideyi bozmuyor tabi... kimi kendisine bölüm hedeflerken bir diğeri de prestijli üniversite hedefliyor... mühendislik veya  hukuk isteyenlerin daha hedefe yakın olduğunu gözlemledim ben... anlattığım bu değil ama aradakiler... derken ailelerin nasıl okutacağız, para yetiştireceğiz diye kaygılarını duyan bizim gençlik, üzüntüyle karışık neredeyse neden kazandım ki şimdi aileme daha çok yük olacağım diye, kısmen suçluluk duymaya bile başlıyor..ailesinden kopan gencin ilk eşitsizlik kavramı da bu esnada olşuyor olsa gerek..  toparlarsam,,, nasrettin hoca fıkralarıyla büyüyen bizim gençlik ya tutarsa mantığına çoktan alışmış gibi görünüyor... zengin fakir, şanslı şanssız, sahipli sahipsiz,tembel çalışkan arasında ki fark onlarda yer bulurken,, aileden kopan ve başka şehir psikolojisini gören bu çocuklarımız, kendilerini oluşturmaya ve yapılandırmaya çalışırken,, şartları kısıtlı olanlar komplexlerini büyütmeye başlıyorlar... bunların kimisi çalışıp hırs yapıp büyüyünce para hedefliyor, kimisi sinik ve pısırık kalıyor,, türk aklına sahip olan birkaçı kolay paranın yollarını arayıp ,otlakcı,entrikacı ,insan kullanan birer birey haline geliyor.... tabi daha vahim hikayeler de var özellikle kız çocuklarında.... istihdam sağlanamayan ülkenin, kişisel gelişimini tamamlamak şöyle dursun, sudan çıkmış balık olan masum gençliği de bilinçsiz bir akış içinde kaderin yaşıyor... mecburen öğretmen olan mecburen öğretiyor....baştan savma meslekler de baştan savma enerjiyle çalışmak onların suçu değil öyle değil mi??? doğru orantı..

kızım vesilesiyle dinlediğim, gördüğüm alaka gösterdiğim sabahlara kadar   ama şöyle ama böyle şekliyle tartıştığımız,yumşattığımız,olumladığımız, örneklediğimiz sadece bir sohbet konusuydu bu....bizim pırıl pırıl nesilin kaygıları, durumları... yine de duru suratlarında ve parlak gözlerinde ki gülümseme ve düşüncelerini söyleyebilme halleri...
hepsini bir bir kucaklıyor.........ve geniş bir yelpazeden başarı rüzgarını, arkalarında gönderebilmeyi temenni ediyorum... yeni nesil bizim eseremiz.... değştiremediklerimizin, suskunluğumuzun, oturduğumuz yerden konuştuğumuzun, kaderciliğimizin, mücadelesizliğimizin..... neredeyse aydınlık ve aydın kesim olarak azınlık olduğumuzu düşündüğüm bu aralar...hiç değilse tanıdığım, dinlediğim, hissettiğim bildiğim, gördüğüm evlatlarımızdan yana umudum ve inancım daimdir...darısı diğer evlatların başına...!!!!!

SEVGİLERİMLE....
HARİKA SAN

18 Temmuz 2012 Çarşamba

MİLİM FARKIYLA.....

neden odaklanamadığım konusuna takıldığımdan beri ,kafamı 1 ' er mm çevirmeye karar vermiştim. böylece daha yavaş bakabildiğim için görebilecek,zaten bozuk olan gözlerim yüzünden algılayamadıklarımı, en azından algılama temennisi içinde olabilecektim...

bir deniz kenarı gezintisiydi yine..şehrim insanını seyre daldığım bir gün..sevdiğim bir abim her zaman ki gibi fotoğraf makinasını almış, parkinsonlu halinle kendini mutlu eden hobisinin peşinde..arkasında kayığına yetişmeye çalışan, kolunun altında rakısı....nappttııııııı diye seslenen eski bir dost:) 3 gün cezaevinde yatıp çıkmış, hala vefalı bir sevgili isteyen, birkaç ayını kaçak yaşadığı halde,,hala kendinden kaçak bir mekan sahibi.. 7 yıldır havalandırma yaptırmayıp, komşulara illallah dedirttikten sonra, bu ay havalandırmasını taktırıp, karşı kaldırımın taşından ustaları seyreden öbür mekancı:)) yat limanı eşrafından dolabını tıka basa ikram edilebilecek herşeyle doldurmuş, şikayet ettiği otlakcı dostlarını bekleyen sevgili tekne sahibi dostum, sabahın 5'inde alkolun şipşirin yaptığı, çorbacı müdavimi, sarımsak kokulu çocukluk arkadaşlarım...işini gücünü kaybetse de ,kendini kaybetmemiş gülen mavi gözlü hala aşka yeltenip, eve bırakma bahanesiyle kızı bende sorgulayan bir diğeri.... yeni yetme, bıyıkları yeni terlemiş, kendini miroğlu yapmış ,' baba senle konuşmamız lazım' diye gelip asıl isteği başka şehirde yaşayan kız arkadaşını görmek istemek olduğu halde ' beni sigortalı yapmıyolar baba' diye sofraya oturan güzel evlat...:) diğer sokakta, kadını beden algılayan, kıçında ki kılları ağırmış, bana sorsalar bir bok yapamaz dediğim,alkolden gözleri kızarmış,saçları yağ içinde gömleğin 5 düğmesi açık yaşlı bir kurt... hayırlı günler diye geçen 20 yıllık piyangocu abim.. cebinde parası bitipte, kimin sofrasına kaynasam acaba diye dolaşan,göbeği düğmelerini zorlayan ayrı bir zat.. 4-5 kişilik gruplarıyla her hafta aynı mekanın ,aynı masasına efendi gibi oturup,neziih dostluklarına gıbte ettiğim eski çanakkaleli büyüklerim..civciv sarısı kısa saçları, poposuna geçirdiği küçük şortuyla içinde ki isyanı,beden diline boşvermişlik olarak yansıtan eski bir arkadaşımın gece 2 'de yürüyüşe çıkmış eski karısı..zıkkımlanmaya doyamayıp, 10 birayı veresiye nasıl alırım diye önce markete dalıp, sohbet bahanesiyle kıvırmaya çalışan cevatpaşa eşrafı:))) hergün bir tanıdığımızı uğurladığımız, necip paşa camiinin ,aynı amcalarla dolu çay bahçesi... 7 yıldır nar simitin hiç değişmeyen tuhaf sesli, o geçerken saatin 10.00 olduğunu bildiğimiz simitcisi.. günün belli saatleri beni arayıp,'sesini duymak istedim' bahanesiyle duygu ve isteklerini birbirine karıştırmış,yutkunanlar sinsilesi... öbür yanda hala babaya ne sattırsam da ev mi alsam, tekne mi alsam, arabayı mı değiştirsem kararsızlığında, güzel giyimli benim zamanımın orta yaşlı delikanlıları.. 50 yaşına gelipte 'ben kimim ' diyememiş koskocaman kadının,amacsız, hayat adı altında paraya mı ,adamamı tutanacağını bilemeden,mantığı kendinden önce yaşlanmış halleri..şehrinde,sadece kuru fasulye yemeğe alışkın bir görgüsüzün ,bu şehirde en azından hamburger yemeği bilen bir kadının peşine gelip,o'nun parasıyla yaptığı bir sürü şaşkın hayalli haller...fabrikasını kötü bir şekilde kapattıktan sonra, algıları da kapanmış, dik başlı bir ihtiyarın veresiye verdiği hayat dersleri... geriye söylenecek tek bir söz bırakmamış,sakız şişirip patlatan bir anne.... o hoooooooo bitmeyecek gibi bu milimlik bakış açısı:)))

işteeee..... 3-5 günlük seyri seferlerimde detay vermeden sadece bakarak gördüklerim...içlerini dökselerdi neler çıkacaktı bilmiyorum...daha doğrusu ben sadece gözümü açmak istedim....gönlümü daha sonra açarım:)))

HARİKA SAN

SEVGİLERİMLE.......